3 Temmuz 2018 Salı

TÜRKİYE VE KİLİS "Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN" Özellikle Anadolu yarımadasının Mezopotamya ile birleşen güney kısmında yer alması nedeniyle , KİLİS kenti her iki bölgede tarihin değişik dönemlerde ortaya çıkan uygarlıkların etkisi altında kalmış ve bu doğrultuda birbirinden çok farklı devlet yapılanmaları içerisinde yer almıştır . Kalde,Asur,Hurri,Mitani devletleri arasında yer değiştirdikten sonra uzun süre Anadolu’nun en büyük medeniyetlerinden birisi olan Hitit İmparatorluğu sınırları içerisinde yer almıştır .

TÜRKİYE VE KİLİS
Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN


Türkiye Cumhuriyeti’nin 81 vilayetinden birisi de Kİlİs’tir . Uzun yıllar Gaziantep Vilayetinin sınırları içerisinde yer alan, KİLİS şehri , iki binli yıllarda ortaya çıkan jeopolitik gelişmeler sonucunda Gaziantep vilayetinden ayrılarak bağımsız bir il olarak Türkiye Cumhuriyetinin sınırları içinde yeni bir yere sahip olmuş ve böylece Türkiye’nin ulusal sınırları içerisinde yer alan vilayet sayısı 81’i bulmuştur .Bu açıdan KİLİS en son vilayet olma statüsüne sahip olmuştur .

KİLİS, en son sıralarda vilayet olma şansını yakalayan bir kent olarak 1243 kilometre karelik bir alana sahiptir . Gaziantep’in 44 kilometre güney batısında yer alan konumu ile bu kente sınır komşusudur . Ne var ki , haritaya bakıldığı zaman Türkiye Cumhuriyetinin güney hudutlarının içinde yer alan bir sınır şehridir . Normal koşullarda 67 vilayetten meydana gelen Türkiye Cumhuriyeti devleti , soğuk savaşın sona ermesi ve küreselleşme döneminin ortaya çıkmasıyla birlikte dört bir yandan sıcak gelişmeler ile karşılaşmış ve bu doğrultuda batılı emperyalist güçler tarafından yeni haritalar çizmek doğrultusunda karıştırılan, Orta Doğu bölgesinden gelen büyük terör saldırıları ve sıcak savaş girişimleri ile karşı karşıya kalmıştır .

Tarih öncesi dönemden gelen geniş tarihi ile Anadolu en eski uygarlıklara ev sahipliği yaparken bölgenin hemen hemen her köşesinde yerleşimler gerçekleşmiş ve bunlar zaman içerisinde kentleşmişlerdir . KİLİS şehri de tarihin ilk çağlarından bu yana Anadolu yarım adasının önde gelen yerleşim merkezlerinden birisi olarak günümüze kadar gelmiştir .Özellikle Anadolu yarımadasının Mezopotamya ile birleşen güney kısmında yer alması nedeniyle , KİLİS kenti her iki bölgede tarihin değişik dönemlerde ortaya çıkan uygarlıkların etkisi altında kalmış ve bu doğrultuda birbirinden çok farklı devlet yapılanmaları içerisinde yer almıştır . Kalde,Asur,Hurri,Mitani devletleri arasında yer değiştirdikten sonra uzun süre Anadolu’nun en büyük medeniyetlerinden birisi olan Hitit İmparatorluğu sınırları içerisinde yer almıştır .

Roma İmparatorluğu Doğu Akdeniz üzerinden Orta Doğu’ya geldiği zaman Perslerin yönetimi altında yer alan KİLİS , önce Roma İmparatorluğunun daha sonra Bizans İmparatorluğunun sınırları içerisinde yer alan bir kent durumuna düştü . Bizans devletinin çöküşünden sonra bölgeye gelen Selçuklular ile birlikte , Emeviler ve Abbasiler dönemlerinde gelişen İslam İmparatorluğu da KİLİS kentini alarak merkezi coğrafya da hegemonya kurabilmenin arayışı içerisinde olmuşlardır . Hicret yıllarında İslam’ın egemenliği altına giren kent , Bizanslılara karşı bir anlamda sınır karakolu konumuna gelmiştir . Birinci Haçlı seferi sonrasında Urfa Kontluğu’na bağlanan KİLİS , daha sonraki aşamada önce Büyük Selçuklu İmparatorluğunun ve daha sonra da Anadolu Selçuklu devletinin önde gelen kentleri arasında yerini aldı . Bu aşamadan sonra KİLİS bölgesi hem Türkleşti hem de yoğun bir İslami yayılmanın etkisi altına girdi .

Yavuz Sultan Selim’in Orta Doğu bölgesini Osmanlı İmparatorluğu adına fethetmesine kadar Memluk krallığının sınırları içerisinde yer alan KİLİS kenti , bu aşamadan sonra Osmanlıların Halep eyaletine bağlı bir sancak oldu . Evliye Çelebi seyahatnamesinde geniş bir biçimde yer alan KİLİS kenti , bir Osmanlı şehri olarak yaşamını sürdürmüş ve Osmanlı tarihi içerisinde bölgeler arasında kalan bir sınır kenti konumunu muhafaza etmiştir . Osmanlı yönetimi altında bu kentte beş binden fazla aile yerleşerek yaşamını sürdürmüştür .

Ondokuzuncu yüzyılın ilk yarısında Mısır Hidiv’i Mehmet Ali paşa isyanı ile Orta Doğu bölgesinde karışıklıklar başlayınca KİLİS İbrahim paşa tarafından ele geçirilmiştir . Bu dönemde KİLİS’de yaşayan insan sayısı yirmi bini geçmiş ve bölgenin kalabalık yerleşim merkezlerinden birisi olma şansını bu kent elde etmiştir .Osmanlı döneminde ortaya çıkan siyasal gelişmelerin en fazla etkilediği bölgede yer alan KİLİS kenti varlığını koruyarak yoluna devam etmiş ve bugünlere gene Anadolu’nun çatısı altında gelebilmiştir . Çeşitli dönemlerde ortaya çıkan siyasal karışıklıklara karşı , KİLİS bir Osmanlı kenti olarak kendini korumasını bilmiştir .

Birinci Dünya Savaşı sonunda bu kenti önce İngiliz ve daha sonra da Fransız askerleri gelerek işgal etmişler ve böylece Osmanlı sonrası dönemde bu kentin sömürgeci batılı emperyalist güçlerin kontrolü altına girmesine giden yolu açmışlardır . Cihan savaşı sonucunda Osmanlı Devleti ortadan kaldırılırken , Anadolu yarımadası ile Arap yarımadasını birbirinden ayırma stratejisini İngiliz ve Fransız ortaklığı çok dikkatli bir biçimde uygulama alanına aktarmışdır . Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı öncesinde batılı emperyalistlerin saldırıları doğrultusunda ortaya çıkan Balkan Savaşları sonucunda Avrupa kıtasından dışarıya çıkartılmıştır . O dönemin güçlü Osmanlı imparatoru Abdülhamit de üç yarımada üzerinde kurulu bulunan imparatorluğun sınırları içinden Balkan yarımadasının çıkartılmasına karşı çıkarken , geride kalan Anadolu ve Arap yarımadalarını yeniden daha sıkı bir biçimde bir araya getirebilmenin arayışı içerisine girmiştir . Bu doğrultuda , Abdülhamit devletin başkentini İstanbul’dan Şam’a taşımayı uygun görmüştür . İngiliz ve Fransızların bütün Orta Doğu ülkelerini işgal etmeye hazırlanmaları karşısında Abdülhamit Şam merkezli yeni Osmanlı İmparatorluğu çatısı altında Anadolu ve Arap yarımadalarını bir araya getirebilmenin çabası içinde olmuştur . Abdülhamit’in bu projesine karşı çıkan batılı ülkeler , Selanik’teki gayrimüslim unsurları devreye sokarak bu durumu önlemeye çalışmıştır . Tam bu sırada 31 Mart olayı örgütlenerek ,Selanik’ten Hareket ordusu getirilmiş ve Abdülhamit tahttan indirilerek , Şam merkezli yeni Osmanlı İmparatorluğu projesinin önü kesilmiştir . Bütün bu gelişmeler , Şam ile birlikte Kuzey Suriye üzerinden KİLİS kentini de yakından ilgilendirmiştir .

Orta Doğu’da büyük bir İslam devleti istemeyen HrıstıyanAvrupalılar , Anadolu’da Türk milliyetçiliğini , Arap yarımadasındaki ülkelerde ise Arap milliyetçiliğini örgütleyerek , bu iki yarımadanın tek bir merkezi devletin çatısı altında bir araya getirilmesini önlemişlerdir . Fransa ve İngiltere gibi Hrıstıyan devletler Orta Doğu ülkelerini işgal ederek paylaşırken , SiyonistYahudiler’de Filistin bölgesinde bir İsrail devletini tarihte üçüncü kez kurmak için yola çıkıyorlardı . Abdülhamit iki büyük yarımadanın bir araya getirilmesiyle birlikte Şam merkezli yeni Osmanlı yapılanmasını , merkezi alana dönük Hrıstıyan ve Yahudi emperyalizmlerinin önlenebilmesi açısından zorunlu görüyordu .31 Mart olayı İngiliz emperyalizmi tarafından örgütlenerek Abdülhamit tahttan indirilince , Abdülhamit’in yeni Osmanlı projesi devre dışı kalıyor ve bunun yerine İngiliz-Fransız ortaklığının çizdiği harita doğrultusunda paramparça edilmiş bir Orta Doğu haritası ,Sykes-Pico antlaşması ile ortaya konuluyordu . İngiliz gizli servisi Arap ve Türk yarımadalarını birbirinden ayırırken , bin kilometreye yakın bir uzun sınırı yeni kurulan bir Fransız sömürgesi olan Suriye ile Türkiye Cumhuriyeti arasında çiziyordu . Atlantik emperyalizmi iki yarımadanın birleştirilmesini önlerken , bölgenin parçalanması planları doğrultusunda bin kilometrelik sınırı bir Türk-Arap sınırı olarak çiziyordu . İşte böylesine bir yeni emperyal yapılanma çizgisinde KİLİS ,Türkiye Cumhuriyetinin sınırları içinde kalıyor ve bir Türk kenti olarak bugünlere gelebiliyordu .

Soğuk savaş sürecinde ve iki binli yıllara gelene kadar KİLİS bir sınır kenti olarak Türk devletinin ülkesinin içerisinde yer almıştır . Ne var ki , küreselleşme dönemi ile birlikte merkezi alanda büyük sıcak çatışmaların dışarıdan empoze edilerek yaşanması ile ,bütün bölge ülkeleri ile birlikte Türkiye de büyük tehditler altında kalmıştır . Emperyal batı devletlerinin terör ve sıcak çatışmalar aracılığı ile bölge devletlerini parçalamak istemeleri ve daha sonra da yeni oluşturdukları bu küçük devletçikleri kendi kontrolları altında bir federasyona yönlendirme stratejileri yüzünden Türkiye hem güney hem de doğu sınırları boyunca büyük terör ve sıcak çatışma tehditleri ile karşı karşıya kalmıştır .Türk devleti bu durumu yakından izleyince doğu sınırlarının daha iyi korunabilmesi için , Ardahan ve Iğdır ilçelerini yeni sınır illeri olarak örgütlemiştir . Doğu sınırlarından daha çok güney sınırları da emperyalist ve Siyonist projeler doğrultusunda sıcak saldırılar ile karşılaşınca , bu kez Şırnak ve KİLİS ilçeleri yeni sınır vilayetleri olarak Türkiye Cumhuriyeti tarafından ilan edilmişlerdir . Kuzey Irak’ta bir kukla devlet kurulurken Şırnak’ın vilayet olması gündeme gelmiş , benzeri bir gelişme daha sonraki aşamada Kuzey Suriye’de gündeme gelince KİLİS’in sınır vilayeti yapılması ülkenin ve bölgenin güvenliği açısından zorunlu hale gelmiştir .

KİLİS’in vilayet olması üzerine , Türkiye’nin güney sınırlarında devlet ülkenin birliği ve bütünlüğü doğrultusunda yeni adımlar atabilmiştir . Ne var ki , aynı dönemde Kuzey Irak’taki kukla devlete üzerinden çıkarılacak petrolün Akdeniz’e taşınabilmesi için bir koridor oluşturulması Kuzey Suriye bölgesinde gündeme getirilince , bütün sınır kentleri gibi KİLİS’te sıcak çatışmalar ve saldırılar ile yüzleşmek zorunda kalmıştır . Kuzey Suriye’nin küçük yerleşim birimleri petrol koridoru çizgisinde yeni kantonlar olarak ilan edilirken , bu bölgede giderek tırmanan terör hareketlerinin neden olduğu büyük göç olayları ile Türkiye karşılaşmak zorunda kalmıştır . Orta Doğu’da son çeyrek yüzyıllık dönemde giderek tırmanan terör yüzünden bütün sınır kentlerinde olduğu gibi KİLİS’in nüfusu yarı yarıya düşmüştür . Üç milyon civarında Suriyeli göçmenin Türkiye’nin sınırlarına dayanması aşamasında , diğer kentler ile birlikte KİLİS’te de sürgünler için yeni yerleşim merkezleri oluşturulmuştur . Suriye savaşı devam ederken , KİLİS kentinin nüfusu göçmenlerin gelip yerleşmeleri ile iki misli artmıştır . Bazı küçük Suriye kentleri kantonlaştırılırken ve bunlar üzerinden bir Akdeniz koridoru açılmaya çalışılırken , KİLİS kenti de kantonlaştırılarak ABD-İsrail ikilisinin petrol koridoru alanına doğru sürüklenmeye çalışılmış ve böylece bu tarihi Türk kenti Türkiye’nin sınırları dışına çekilmeye çalışılmıştır .

Yeni bir Orta Doğu yaratma doğrultusundakiİngiliz,Amerikan ve İsrail planları dış baskılar ile yürürlüğe konulmakta ve bölgeyi savaş alanına çevirmektedir . İngiliz ve Fransız ikilisinin çizmiş olduğu Türk-Arap sınırını tanımak istemeyen ABD-İsrail ikilisi ,Türkler ve Araplar arasına bir Kürt devleti sokarak , bölgedeki Kürt nüfusu Arap,Türk ve Fars hakimiyet alanlarına karşı kullanmak istemektedir .İsrail ve Arabistan devletlerinin yetkilileri , İran ve Türkiye’nin merkezi alanda etkin olmalarını önlemek üzere bir Büyük Kürdistan devleti istediklerini resmen açıklayabilmektedirler . Kendi egemenlikleri için bu gibi projeleri bölge ülkelerine dayatan emperyalist ve Siyonist devletlere karşı , bölge ülkelerinin bir araya gelerek dayanışma içerisine girmeleri gerekmektedir . Türkiye şimdiye kadar Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerinde kukla devletçikler isteyen Atlantik güçleri ile ve Siyonist İsrail ile birlikte hareket ederek kendi güney sınırlarının tehdit altında kalmasına yol açmıştır . Bölge petrollerine el koymak ve bunu Akdenize taşımak için Türk-Arap sınırı çevresinde bir koridor oluşturmak , bölge devletleri yıkılmadan mümkün değildir . Bu kadar açık bir gerçeği görmek istemeyen emperyalistler merkezi coğrafyanın bütün kentlerini tehdit ettikleri gibi KİLİS ve komşusu olan şehirleri de savaş bataklığının içerisine doğru sürüklemektedirler.

Yüz yıllarca Orta Doğu ve Anadolu bölgeleri arasında bir ticaret merkezi olarak yer alan KİLİS kentinin yeniden eski parlak günlerine geri dönebilmesi için öncelikle emperyal çıkarlar doğrultusunda bölgeye zorla dayatılan haksız savaşların sona erdirilmesi gerekmektedir .Terör ve savaş olayları bölgede ticareti durdurduğu gibi , insanların da buralardan kaçmasına neden olmaktadır . Akdeniz’de her gün batan motorlarda ve botlarda yüzlerce insan boğulmakta ve büyük bir insan kırımı haksız bir çizgide sürüp gitmektedir . Bu gibi olumsuz gelişmelerin bölgede etkilediği en önde gelen kentlerden birisi KİLİS’tir . Bu kentin halkı her gün Kuzey Suriye’den atılan füzelerin hedefi olmakta , insanlar evlerinde otururken başlarına Suriye’nin kuzeyinden açılan ateşlerle, ölüm tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktadırlar . Son aylarda , KİLİS ile birlikte bütün güney sınırına yakın bulunan kentlerde savaş bölgesinden gelen saldırılar yüzünden Türkiye bir çok vatandaşını kaybetmiştir . Bu durumun böyle devam etmesi halinde daha bir çok Türk insanının yok yere saldırılara hedef olacağı açıkça görülmektedir .

KİLİS kentinin önümüzdeki dönemde Hatay,Gaziantep ,Maraş ve Silopi gibi bölgede yer alan sınır kentlerinin birlikte hareket ederek , bölgede kendilerini tehdit eden sıcak çatışmalara karşı yeni bir dayanışma ve güvenlik yapılanmasına gitmesi yeni dönemde zorunlu görülmektedir . Devletin ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin ülkeyi koruma doğrultusunda yaptığı girişimlerin bölge halkı tarafından izlenerek bu gibi girişimler doğrultusunda bir ortak harekete yönelmeleri , sınır güvenliğinin sağlanabilmesi açısından kaçınılmazdır . Ayrıca , sıcak bölgelere yakın bir sınır kenti olarak topun ağzındaki konumu ile KİLİS hem güneydoğu hem de Doğu Anadolu bölgelerinde yer alan diğer vilayetler ile işbirliğini geliştirerek , tıpkı Kuvayı Milliye günlerinde olduğu gibi Doğu ve Güneydoğu bölgelerinin hem birliğini hem de ulusal düzeyde dayanışma içine girmelerini örgütleyebilmelidir . Irak’ı üçe bölen emperyalkışkırtmalar , Suriye’yi beşe bölmeye doğru sürüklerken Türkiye ve İran gibi ülkelere de sıra gelmektedir .Eski ABD dışişleri bakanı 22 İslam ülkesinin sınırları değişecek derken , eski Amerikan genel kurmay başkanı beş yıl içinde on ülkeye parçalayacaklarını açıkça ifade ederken , Türkiye Cumhuriyeti’nin güney ve doğu bölgeleri başkent Ankara’dan kopmaya doğru yönlendirilmektedir .KİLİS , Türkiye’nin güney bölgesinde yer alan bir sınır kenti olarak Türkiye’yi de gelecekte bölecek ve parçalara ayıracak her türlü gelişmenin karşısında olmalıdır . Suriye’nin kuzey bölgesi üzerinden bir kantonlaşma macerasına hiçbir Türk vilayeti alet edilemez .Türkiye Cumhuriyeti ulusal ve üniter bir devlet olarak Misakı Milli sınırlarına sahip çıkarken , KİLİS ile birlikte bütün sınır kentlerinin başkent Ankara ile birlikte hareket etmesi sağlanarak , toplu bir savunma içine girilebilirse, o zaman KİLİS ve diğer Türk sınır kentlerinin güvenliği yeniden sağlanabilecektir .Yeni dönemde KİLİS , Anadolu ile Orta Doğu arasındaki köprü konumunu daha güçlü bir biçimde ortaya koyabilmelidir . Böylece KİLİS’in öncülüğünde bölge ticareti yeniden canlanabilecektir .KİLİS , her türlü baskıya karşı çıkarken Türkiye’nin birliği doğrultusunda hareket edebilmelidir .